haberler güncel siyaset gündem spor sağlık magazin teknoloji haberleri

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
haberler güncel siyaset gündem spor sağlık magazin teknoloji haberleri

haberler güncel siyaset gündem spor sağlık magazin teknoloji haberleri


    Ajna Çakra (üçüncü göz)

    avatar
    nameisfatih


    Mesaj Sayısı : 1201
    Kayıt tarihi : 17/11/10

    Ajna Çakra (üçüncü göz) Empty Ajna Çakra (üçüncü göz)

    Mesaj  nameisfatih C.tesi Kas. 27, 2010 4:21 am

    Ajna kelimesi “emir” anlamına gelir. Yüksek benlikten emirleri alan da bu merkezdir. Bu merkeze genellikle üçüncü göz denir. Uyanışa geçtiği zaman telepati ve bilinç yeteneklerinin gelişmesiyle gerçekten üçüncü bir göz gibi hareket eder. Çivit mavisi bir renge sahiptir.

    İnsandaki sezgi yeteneği, genellikle kaşlarımızın arasındaki bölgede olduğu kabul edilen bu çakrada bulunur. Bu çakra, esas salgı bezi denilen hipofiz bezinin bulunduğu yerdedir. Hipofiz bezi son araştırmalarda duygusal sağlığımızda ana etken olduğu anlaşılan serotonin salgısının üretiminden sorumludur. Sezgi yeteneği, Allah ile olan bağlantımızı algılayan yanımızdır. Bu çakra aynı zamanda nefsin de bir giriş kapısıdır. Eğer bu çakranın girişindeki nefsimizin negatifliklerinden ne kadar arınabilirsek, akıl, irade ve ruhsallığın daha yüksek katlarına doğru çıkmaya başlarız. Bu nedenle ajna çakraya uygun düşen bir element yoktur. Bu ve bundan sonraki çakralarda artık düşünce ve ruha doğru yönelmekteyiz.

    Bazen aklım bu konularda çok karıştı deriz, işte akıl karışıklığı sezgi yeteneğimizin gölge duygusudur. Aklın karışmasının mekanizması basittir bizim negatif tarafımızı temsil eden ve arındırılması gereken nefsimiz güçlenmeye başlayınca aklımızın bir bölümünü de ele geçirmeye ve ona bir akışkan gibi karışmaya başlar. Pekçok depresyona giren insanın aslında sezgisel yönü de açılmaya başlamıştır. Ellerinde bu sezgi gücünü geliştirmek için araçlar olmadığından kafaları karışmakta ve bu karışıklık ta onları depresyona itmektedir. Bir kişinin başına gelenler, pek çoğumuzun da başına gelmektedir. Hatta antidepresan ilaçların ne kadar yaygın kullanıldığına bakarsak, bu sorunun ülkemizde de milyonlarca kişiyi etkilediğini görürüz. Örneğin manik depresif bir kişiyi ele alalım. Nefsi güçlenince bir dönem kişiyi serbest bırakır kişi manik dönemini yaşar. İçinde herkese yardım etme duygusu çoğalır. Elindeki paranın tümünü ihtiyacı olanlara dağıtmak ister. Kendini çok özgür hisseder. Çevrenin ne diyeceği bile umrunda değildir. Hatta sokaga çıplak olarak çıkabilecek cesareti bile kendinde bulabilir. Çok mutludur aslında. Bir balonun hava ile doldurulup gökyüzünde uçması gibi kendini özgür hisseder. Ama birgün nefsi bu kadar gezinti yeter der ve balonun ipini aşağıya çekiverir. İşte o an kişi kıçüstü düşmek tabirinde olduğu gibi yere çakılır ve depresif dönemi yaşar. Kendi kabuğuna çekilir. Kimseyle görüşmek istemez artık dış dünyaya kapalıdır o cıvıl cıvıl kişiden eser kalmamıştır. Anti deprasan ilaçları ile hayata tutunmaya çalışır. Bu nefsin oyunu böyle devam eder bir yukarı bir aşağı, kişi ile oynar. Halbuki gerçek insan, nefsine ve onun arkasındaki büyük negatifliğe yaratılmış varlıkların en mükemmeli olan insan ile böyle oynama iznini vermez.

    Ajna genellikle meditasyon sırasında konsantrasyon merkezi olarak kullanılır. Bu merkezin uyanışı sırasında kişi gözle görünmeyen şeyleri görme ve duyulmayan şeyleri duyma yeteneklerini geliştirir. Tabi koku mekanizması da müthiş açılır. Koku kitabını okuyanlar yada bu sıralar filmini izleyenler kokunun müthiş gücünü bilirler. Buraya bazen de bilinçliliğin daha derin ve yüksek alemlerine açılan kapı olarak da bakılır. Kişi bu çakranın yardımıyla akıl, hafıza, irade, konsantrasyon ve gözünde canlandırma güçlerini arttırabilir. Bu merkez tam olarak uyandığı zaman kendi kaderimizin ötesine geçebiliriz. Etrafımızdakilerin ve dünyadaki milletlerin kaderlerini görme yeteneğine sahip oluruz. Bu çakrayı merkezde toplamayı başardığımız zaman başkalarının kendi kaderlerini çözmelerine yardım etme gücüne kavuşuruz. Birlik bilincini yakalamaya başlarsınız. Satranç tahtası gibi olan dünya oyunundaki karşı hamlelerinizin iki, üç, on hatta yüz hamle sonrasını görmeye başlarsınız. Tabi çakranız ne kadar açıldı ve siz ne kadar farkındaysanız. Burada anahtar farketmektir.

    Bu çakra yüksek zihni ve soyut kavramları temsil eder. Düşük zihin somut planlar ile ilgilidir. Yüksek zihin ise soyut kavramlarla ilgilidir. Bu aynı zamanda iradeyi de içine alıyor. Ajna çakra bir genel müdür gibi çalışır. Psikolojik açıdan yönlendirmeleri ajna yapar. Çok güçlü ve aktif ajna çakra bir yönetici veya genel müdür için gereklidir. Bunun arkasından irade gücünü de gösterir. İrade gücü kararlılık demektir. Bunu test etmenin çok basit bir yolu vardır. Bayanlar alışverişi severler. Onlara sorun yada kendinize sorun bir ayakkabıyı ne kadar sürede satın alabiliyorsunuz. Ben bir hafta iki hafta hatta uygun ayakkabıyı bulabilmek için bir ay dolaşanları biliyorum. Tabi bir saatte alanları da. Burada kişi ister ki alacağı ayakkabı çok yönlü olsun hem gece abiye kıyafetlerinin altına uysun, hem spora uysun hemde işe giymeye uysun. Ama dünyada böyle bir ayakkabı yok ki. O yüzden iradesi yüksek olan hemen elindeki paraya bakar ve bir ayakkabı yerine iki ayakkabı alır yada parası yetiyorsa üç. Ama kısa sürede düşüncelerini planlar ve bir karar verir. Böylece iradesindeki o virüsten kurtulur.

    Kanser hastalığı;

    Psikolojik olarak dengesiz olan insanlar, genel olarak düşük iradeli insanlardır. Küçük bir ajna çakraları vardır, kanserli hastaların büyük çoğunluğunun yaşam istekleri kalmamıştır. Aslında intihar ediyorlardır. Yaşamlarında çözemedikleri bir düğümleri varsa sonu ölümle bitmeyen bir organları kanser olur ve o organ alınır. Kişi yaşamaya devam eder. Kişi yaşamındaki o düğümü bir türlü çözemediği için vucudunda o bölüme denk gelen bölümündeki organı da intihar eder. Eğer kişinin yaşamında çözemediği düğümler çoğalmışsa bu sefer toptan intiharı seçer. Ama herkes kendini dokuzuncu katın penceresinden aşağıya atamaz yada başka bir şekilde ölerek intihar edemez. O zamanda kendine sonu ölümle biten bir hastalık seçer. Beyninde urunu büyütür yada vucuduna kanserli hücreyi yayarak intihar eder. Uzun zamandır moda olan gizli intihar şekli kanserdir. Tıp kansere çare bulduğunda insanın o muhteşem mekanizması hiç süpheniz olmasın ki tedavisi bulunamayan başka bir hastalık yaratacaktır. Bu dünyadan gitmek oyunu yarım bırakmak için. Tabi bu doğru bir davranış değildir nefsimizin yani içimizde barındırdığımız negatif tarafımızın bir zaferidir. Bazen çok iyi kişlerde dünya tatlısı melek gibi kişilerde de kansere rastlarız. Onları da; “Sen oldun artık, bu dünyada yaşamanın bir anlamı kalmadı bir an önce sevgiline kavuşmalısın, buralarda boşuna vakit kaybetme, bir an önce cennete gitmelisin” diye kandırır nefisleri. Tam olarak arındırmadıysak onu teslim alıp negatiflikten pozitife dönüştürememişsek, nefsimize ve buradaki çakramıza çok dikkat etmemiz gerekiyor. Son nefesimizi veresiye kadar çok dikkatli olmalıyız. Çünkü nefis buradan giriş yapıyor kişiye.

    Bu çakra pozitifligin olduğu kadar negatifliginde bir giriş kapısıdır. İnsanın Nefsi aklını ve iradesini teslim alıp oy birliği ile mega hücresine yap yerine yık emrini bir kere verdi mi bütün hücreler yavaş yavaş yıkılmaya başlar bu süreci insanın intihar fikrini değiştirmesinden başka hiçbirşey durduramaz. Bu emri verebilmek için ruhunun aklı ve iradeyi teslim alıp gücü kendi lehine çevirmesi gerekiyor. Bugün için tıbbın yapabildiği sadece süreci geciktirmektir. Alternatif tıbbın da, reiki enerjilerinin de, dışarıdan yapılabilecek her türlü müdahalenin hiçbir şansı yoktur. O yüzden yaşam sevinci olanlar ancak kendi iradeleri ile kanseri yenebiliyorlar. Yani intihardan vazgeçiyorlar. Tabi bu girdabın içine girenlerin ne kadarı çıkabiliyorlar bu da istatistiklerden bellidir. Kanserli hastaların sevdikleri etrafındaki dostları çırpınıp dururlar yardım edebilmek için çünkü kişinin intihar etmesini istemezler. Ama bir de kanserli hastaya sorun bakalım yaşamak istiyor mu? Bu dünyadan gitmekten vazgeçiyor mu? Aslında kanserli hastalardan kanser olduklarını saklamamak gerekir. Bilinçleri alt bilinçlerinin kendilerine oynadığı oyunun negatif bölümünü farketsinler ve kendi gerçekleri ile karşılaşsınlar ki biraz kendilerine gelsinler.

    Kansere karşı günümüzde kullanılan kemoterapi ve cerrahi tedavi şekillerinin yan etkileri;

    Kemoterapi hem hızlı çoğalan kanser hücrelerini, hem de kemik iliğinde, sindirim sisteminde v.s.’deki hızlı büyüyen sağlıklı hücreleri yok eder ve karaciğer, böbrekler, kalp, akciğerler v.s.’de organ tahribatına yol açar.

    Radyasyon kanser hücrelerini yok ederken; sağlıklı hücre, doku ve organları da yakar, yaralar ve zarar verir.

    Kemoterapi ve radyasyon başlangıçta tümörün küçülmesine yol açar. Kemoterapi ve radyasyon tedavisinin uzaması tümörün daha fazla yok olmasına yol açmaz.

    Kemoterapi ve radyasyondan dolayı vücut çok fazla toksin yüklenmesine maruz kalınca, bağışıklık sistemi ya tehliaaae düşer, ya da yıkılır; dolayısıyla kişi çeşitli enfeksiyonlara ve komplikasyonlara yenik düşer.

    Kemoterapi ve radyasyon kanser hücrelerinde mutasyona neden olabilir ve dirençlerinin artarak yok edilmelerini zorlaştırabilir. Cerrahi işlem de kanser hücrelerinin başka taraflara atlamasına neden olabilir.

    Migren, sinüs, zihin yorgunlukları;

    Ajna çakra fiziksel seviyede gözler, burun, kulaklar ve beyinle bağlantılıdır. Bu merkezde meydana gelen dengesizlikler yorgunluğa, aşırı hassaslığa, karışıklığa ve sert düşüncelere yol açar. Belirtilen bu dengesizlikler sinüs sorunlarına , nezleye, saman nezlesine, uykusuzluğa, zihin yorgunluğuna, sinir iltihabına ve migrene yol açabilir. Migren olayıda başlı başına bir başka yazımızın konusu olabilecek kadar geniş bir konudur. Ama kısaca şunu söyleyebilirim, nefsimizin bu çakrada iyi işler başardığının bir kanıtıdır. Bugun tıbbın ilerlediği modern dünyamızda migrene yaklaşım şeklimizde bir yanlışlık vardır. Bizler için bu çakrada bir yangın olduğunu belirten alarmı anti deprasanlar ile kapatmak susturmak yerine içeride oluşan yangını söndürmek daha mantıklı değilmidir. Ama yüzyıllardır bu gerçek görmemezlikten gelinmektedir. Bizim pozitif tarafımızda inatla bize her ay her hafta yada her gün ağrıyı başlatarak uyarma görevini başarıyla sürdürmektedir. Belki farkederiz de içerideki yangını söndürmeye başlarız diye. Ağrılarımıza kızmak yada onları kabullenmek yerine teşekür etmeyi bir öğrenebilsek sorunu daha çabuk çözeceğiz.

    Bu çakrayı açmak için neler yapılabilir:

    Affetmek bu çakraya ait bir özelliktir. Sizler içinizdeki kızgınlık öfke gibi olumsuz duygulardan kurtulmak ve içinizde bu durumlardan dolayı biriken negatif enerjiyi atarak konsantrasyonunuzu kuvvetlendirmek için herkesi affetmelisiniz. Affetmeyi nasıl öğrenirsiniz? Tabii ki affederek. Başkalarını affettiğinizde aslında siz özgürleşirsiniz. Affetmeleriniz çoğaldıkça ajna çakranın da açılması hızlanır. Bu affetme olayına tasavvuf açısından baktığımızda bizler günlük yaşamımızda insanları yargılarız, eleştiririz sonra da onlarla küseriz. Onlar hakkında pesin hükümler veririz. Aslında yaradandan özür dilememiz af dilememiz gerekiyor. O bile bizi bu dünyada yargılamaz ve hakkımızda hüküm vermezken biz ona ait bir şeyi kullandığımız ve kendimizi onun yerine koyduğumuz için Allahtan af dilememiz gerekir. Böylece yargıladığımız kişilerden dolayı bizde oluşan negatif enerjiden kurtulabiliriz. O kişilere karşı da bir kin ve öfke duymadığımızda bu çakramız da açılmış olur.

    Bu çakranın uzakdoğuda yaygın olarak bilinen kendine ait mantrası yani zihni özgürlüğe kavuşturan ses titreşimi “OM”dur. Bu aaaa çakradan gelen “O” sesi ile ajna çakradaki “M” sesini birleştirir. Bu ses ikilikleri çözer ve birlik yaratır. Ego benliğini ruhsal benlik ile bütünleştirir. Üçüncü gözünüz açılmadan önce, iki göz ile görürsünüz ve normal benliğiniz yani aklınız-egonuz ile yüksek benliginiz olan sezgileriniz-ruhunuz arasında bir ikilik yaşarsınız. Üçüncü gözünüz açıldığında ise bu iki şey birbirine karışır. Bu tıpkı bir dürbünden bakarken, iki gözü de aynı noktaya odaklayıp, tek bir mercekten bakıyormuş gibi olmaya benzer. Olaya evrim basamaklarını çıkmanın en açıklayıcı bilgilerinin ve insanın kendini temizlemesinin nefsini de arındırmasının en mükemmel bilgilerinin sunulduğu insanın kullanım klavuzu olan Kur’an açısından bakarsak. Uzakdoğudaki tanrının ismi olarak adlandırılan OM ismine karşılık bizde 99 adet esma-ül hüsna ve bütün bunların toplamın içinde barındıran ALLAH ismi karşımıza çıkar. Bu çakrayı açmanın en garantili yolu nefsin girişini bu çakradan kesmek ve temizlemek için eski tasavvuf ehlinin yaptığı gibi alını ve kalbi düşünerek Allah zikrini çekmektir. Burada o kadar büyük bir pozitif enerji döngüsü oluşur ki, negatif enerji titresimlerinin burada barınabilmesi olanaksızdır. “La ilahe illallah” dediğinizde bir nefsinizin giriş kısmına yani ajna çakraya dokunursunuz o temizlenir sonra kalp çakraya dokunursunuz daha önce bu çakra kapısından girip oraya yerleşmiş olan düşük frekanslı nefsinizin yuvalandığı düşük frekanslı enerjileri temizlemeye başlarsınız. Tabi insanın kalbi büyük bir evren kadardır. Size kolay gelsin diyorum.

    Lapis taşının lacivertinde , gece gökyüzünde dağılmış yıldızlara benzeyen altın renkli pirit parçaları bulunur. Lapis evrendeki güvenlik duygusunu da ruhumuza iletir. Sizi zihninizin derinliklerine götürür. Lapis eski mısır uygarlığının da gözde bir taşıydı. Üçüncü gözün üzerine yerleştirildiğinde hipnozu, ileriyi görmeyi, yıldızlararası yolculuğu ve anlaşılması güç dinsel öğretileri kavramayı kolaylaştırır. Lapis meditasyon yaparken de yararlı olur. Bir parça lapis taşını başınızın üzerine koyarsanız, enerjinizin yükselmesine ve meditasyonunuzun kolaylaşmasına neden olur. İkinci taşımız fluorit’tir. Şeffaf ve yarı şeffaf bir halde bulunur. Mükemmel pramit şekillerindedir. Mavi, mor, beyaz ve altın sarısı renkleri vardır. Düşünceleriniz belirsiz ve karmaşık olduğunda fluoritinizi elinize alın. Düşüncenizin keskinleştiğini göreceksiniz. Aynı şekilde, zihniniz yorulduğunda da bu taşı kullanabilirsiniz.
    Duygusal bakımdan mutsuz olduğunuz ve sizi rahatsız eden mantıksız düşüncelere kapıldığınızda fluorit size destek olacaktır. Tabi buradaki ince nokta taşları put yapıp herşeyi onlardan bekler duruma düşmemektir. Evet onlarında bir enerjisi ve farklı güzel titreşimleri vardır. Çünkü buradaki sır onların da Allah zikrini çekmekte oluşlarındadır. Faydaları buradan gelmektedir. Sizde çekebilirsiniz bu zikri yada bu taşların enerjisinden faydalanabilirsiniz. Ta ki onlara tapmadığınız noktaya kadar.

    Geceleyin hava tam kararmadan yıldızlı lacivert gökyüzünü seyrederek bu çakrayı canlandırabilirsiniz. Bu doğa deneyimi, zihninizi tüm ifade şekilleriyle sınırsız genişliklere açar.

      Forum Saati Ptsi Nis. 29, 2024 8:13 am