Hırvatistan Milli Takım Antrenörü Jasmin Repesa, Polonya’dan gelecek sene Türkiye’de olabilecek bir derece ile dönmek istediklerini söyledi.
Türkiye’de 1997-1998 sezonunda Tofaş’ta antrenör olarak görev alan, 1998-1999 sezonunda David Rivers, Rashad Griffith, Alper Yılmaz, Cüneyt Erden gibi isimlerden oluşan kadrosu ile lig şampiyonluğuna ulaşırken, Türkiye Kupası’nın da sahibi olarak Türkiye’deki kariyerini taçlandıran Jasmin Represa, 1999 yılının Aralık ayında Tofaş’taki görevini bırakmıştı.
2 yıl önce İzmir’de düzenlenen Efes World Cup 6’da Türk basketbolseverlerle buluşan tecrübeli antrenör, o yıl turnuvayı şampiyon olarak tamamlayarak Türkiye’den bir kez daha mutlu ayrıldı. Avrupa Şampiyonası öncesinde formda olduğunu gösteren Hırvatistan, Efes Pilsen World Cup 8'de de Makedonya ile şampiyonluk mücadelesi verecek.
Hırvatistan Milli Takımı ile şu anda Ankara’da gerçekleştirilen Efes World Cup 8’de mücadele eden Jasmin Repesa ile Türk Basketbolunda gözlemlediği gelişmeleri, Hırvatistan takımının Polonya hedefini ve Efes Pilsen World Cup organizasyonunu konuştuk.
Tofaş’ta görev yaptığınız dönemden bu yana Türk basketbolundaki gelişmeyi değerlendirmenizi istesek bize neler söylersiniz?
Türk basketbolu her geçen gün ve her geçen yıl daha iyiye gidiyor. Mesela, ben Tofaş’ta çalışırken alttan yeni bir jenerasyon gelmeye başlamıştı. Mehmet Okur, Hidayet Türkoğlu, Kerem Gönlüm gibi oyuncular o zaman çok gençlerdi. Ancak yine de performanslarıyla dikkat çekiyorlardı. Şu anda bu tip genç oyuncularınızın geldiği noktaya baktığımızda Türk basketbolunun ne kadar geliştiğini görebiliriz. Son iki yılı değerlendirdiğimizde ise hem Türkiye Basketbol Federasyonu’nun hem de Milli Takımınızın çok daha iyi noktalara geldiğini söyleyebilirim. Bence, sizin federasyonunuz dünyada en ciddi çalışan federasyonlar arasında yer alıyor. Ayrıca Milli Takımınız da en iyi takımlar arasında. Bu söylediklerimi destekleyen ve kanıtlayan şey ise FIBA’nın, 2010 yılında yapılacak Dünya Basketbol Şampiyonası gibi çok üst seviyede bir organizasyonu ülkenize vermiş olmasıdır.
Milli Takımınızdan Polonya’da nasıl bir performans bekliyorsunuz?
Aslında hedefi kesin olarak belirtmek çok zor. Minimum 8-9 takım oraya aynı hedef için geliyor. Herkesin ortak olarak bir amacı var. Bizim gelecek yılki Dünya Şampiyonası için Türkiye gibi, şampiyonaya direkt katılma hakkımız yok. Bu nedenle Avrupa Şampiyonası’na ilk 6 takım arasında yer almamız gerekiyor. Bunun çok da kolay bir şey olmadığını belirtmek istiyorum çünkü çok fazla takım aynı amaç için Polonya’da olacak. Öncelikle Avrupa Şampiyonası’nda belirli bir yer edinmemiz lazım. Takımımdaki devamlılık ve çalışma ortamı bizim şu anda bir adım ileriye gitmemiz için yeterli. Özetlemek gerekirse Polonya’dan en kötü ihtimalle 6. dönmeliyiz.
Efes Pilsen World Cup organizasyonu için 2. kez Türkiye’desiniz. Geçmişte yaşadığınız tecrübe ile birlikte bu organizasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Böyle bir turnuvada mücadele etmek benim için çok büyük bir zevk olduğunu ilk olarak belirtmeliyim. Efes Pilsen gibi Türkiye’nin en büyük firmalarından birinin basketbola verdiği destek ile bu organizasyonun düzenleniyor olması çok önemli. Ben, 3 yıl Türkiye’de kaldım ve Efes Pilsen’in hem Türkiye için hem de basketbol camiası için ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Buraya her geldiğimde çok güzel ve eğlenceli zaman geçiriyorum. Türkiye’de oynadığım dönem için de bu düşüncelerim geçerliydi. 2 yıl önce İzmir’de ki Efes World Cup organizasyonu da çok başarılıydı. Bu seneki de öyle. Bizimle birlikte her takımın da böyle bir turnuvada olduğu için mutlu olduğunu düşünüyorum.
Ülkenizde oynanan ligde kulüplerinizde yer alan yabancı oyuncu sayısı ile ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Bizim ligimiz çok güçlü bir lig değil. Çünkü Hırvatistan gerçekten çok küçük bir ülke, Ankara’dan çok daha küçük olduğunu söylersem sanırım doğru tarif etmiş olurum. Sadece 4,5 milyon insanın oturduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Fakat bazı Hırvat kulüpleri NLB dediğimiz ligde mücadele ediyor. Bu ligi eski Yugoslavya bölgesindeki takımlar oluşturuyor. NLB ligi, Hırvatistan liginden çok daha güçlü bir lig. Bu yüzden birçok Hırvat oyuncumuz, ülke dışına çıkıp, başka takımlarda forma giyiyorlar. Bu nedenle ligimizdeki yabancı oyuncu sayısının da fazla olması normal.
Gelecek sene Türkiye’ye tekrar gelmenin hesaplarını yapıyorsunuz. Nasıl bir atmosfer ve organizasyon öngörüyorsunuz?
Türkiye’nin bence gerçekten çok hoş bir konukseverliği var. Bu kadar yüksek seviyede bir organizasyonu en mükemmel şekilde yapacağınıza hiç şüphem yok. Önünüzde 1 yıl daha var ve şimdiden her şeyin çok güzel bir şekilde planlandığını düşünüyorum. Federasyonunuzdan görüştüğüm birkaç kişi de hazırlıkların çok güzel ve sorunsuz olarak devam ettiğini söyledi. Yapılması gereken her şeyi her zaman olduğu gibi doğru zamanda ve doğru yerde yaptığınızı bildiğimden, organizasyonun çok iyi olacağına dair bir fikre sahibim.
Röportaj: Dilvin Yücebarlas-Gizem Kumbasar
Türkiye’de 1997-1998 sezonunda Tofaş’ta antrenör olarak görev alan, 1998-1999 sezonunda David Rivers, Rashad Griffith, Alper Yılmaz, Cüneyt Erden gibi isimlerden oluşan kadrosu ile lig şampiyonluğuna ulaşırken, Türkiye Kupası’nın da sahibi olarak Türkiye’deki kariyerini taçlandıran Jasmin Represa, 1999 yılının Aralık ayında Tofaş’taki görevini bırakmıştı.
2 yıl önce İzmir’de düzenlenen Efes World Cup 6’da Türk basketbolseverlerle buluşan tecrübeli antrenör, o yıl turnuvayı şampiyon olarak tamamlayarak Türkiye’den bir kez daha mutlu ayrıldı. Avrupa Şampiyonası öncesinde formda olduğunu gösteren Hırvatistan, Efes Pilsen World Cup 8'de de Makedonya ile şampiyonluk mücadelesi verecek.
Hırvatistan Milli Takımı ile şu anda Ankara’da gerçekleştirilen Efes World Cup 8’de mücadele eden Jasmin Repesa ile Türk Basketbolunda gözlemlediği gelişmeleri, Hırvatistan takımının Polonya hedefini ve Efes Pilsen World Cup organizasyonunu konuştuk.
Tofaş’ta görev yaptığınız dönemden bu yana Türk basketbolundaki gelişmeyi değerlendirmenizi istesek bize neler söylersiniz?
Türk basketbolu her geçen gün ve her geçen yıl daha iyiye gidiyor. Mesela, ben Tofaş’ta çalışırken alttan yeni bir jenerasyon gelmeye başlamıştı. Mehmet Okur, Hidayet Türkoğlu, Kerem Gönlüm gibi oyuncular o zaman çok gençlerdi. Ancak yine de performanslarıyla dikkat çekiyorlardı. Şu anda bu tip genç oyuncularınızın geldiği noktaya baktığımızda Türk basketbolunun ne kadar geliştiğini görebiliriz. Son iki yılı değerlendirdiğimizde ise hem Türkiye Basketbol Federasyonu’nun hem de Milli Takımınızın çok daha iyi noktalara geldiğini söyleyebilirim. Bence, sizin federasyonunuz dünyada en ciddi çalışan federasyonlar arasında yer alıyor. Ayrıca Milli Takımınız da en iyi takımlar arasında. Bu söylediklerimi destekleyen ve kanıtlayan şey ise FIBA’nın, 2010 yılında yapılacak Dünya Basketbol Şampiyonası gibi çok üst seviyede bir organizasyonu ülkenize vermiş olmasıdır.
Milli Takımınızdan Polonya’da nasıl bir performans bekliyorsunuz?
Aslında hedefi kesin olarak belirtmek çok zor. Minimum 8-9 takım oraya aynı hedef için geliyor. Herkesin ortak olarak bir amacı var. Bizim gelecek yılki Dünya Şampiyonası için Türkiye gibi, şampiyonaya direkt katılma hakkımız yok. Bu nedenle Avrupa Şampiyonası’na ilk 6 takım arasında yer almamız gerekiyor. Bunun çok da kolay bir şey olmadığını belirtmek istiyorum çünkü çok fazla takım aynı amaç için Polonya’da olacak. Öncelikle Avrupa Şampiyonası’nda belirli bir yer edinmemiz lazım. Takımımdaki devamlılık ve çalışma ortamı bizim şu anda bir adım ileriye gitmemiz için yeterli. Özetlemek gerekirse Polonya’dan en kötü ihtimalle 6. dönmeliyiz.
Efes Pilsen World Cup organizasyonu için 2. kez Türkiye’desiniz. Geçmişte yaşadığınız tecrübe ile birlikte bu organizasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Böyle bir turnuvada mücadele etmek benim için çok büyük bir zevk olduğunu ilk olarak belirtmeliyim. Efes Pilsen gibi Türkiye’nin en büyük firmalarından birinin basketbola verdiği destek ile bu organizasyonun düzenleniyor olması çok önemli. Ben, 3 yıl Türkiye’de kaldım ve Efes Pilsen’in hem Türkiye için hem de basketbol camiası için ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Buraya her geldiğimde çok güzel ve eğlenceli zaman geçiriyorum. Türkiye’de oynadığım dönem için de bu düşüncelerim geçerliydi. 2 yıl önce İzmir’de ki Efes World Cup organizasyonu da çok başarılıydı. Bu seneki de öyle. Bizimle birlikte her takımın da böyle bir turnuvada olduğu için mutlu olduğunu düşünüyorum.
Ülkenizde oynanan ligde kulüplerinizde yer alan yabancı oyuncu sayısı ile ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Bizim ligimiz çok güçlü bir lig değil. Çünkü Hırvatistan gerçekten çok küçük bir ülke, Ankara’dan çok daha küçük olduğunu söylersem sanırım doğru tarif etmiş olurum. Sadece 4,5 milyon insanın oturduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Fakat bazı Hırvat kulüpleri NLB dediğimiz ligde mücadele ediyor. Bu ligi eski Yugoslavya bölgesindeki takımlar oluşturuyor. NLB ligi, Hırvatistan liginden çok daha güçlü bir lig. Bu yüzden birçok Hırvat oyuncumuz, ülke dışına çıkıp, başka takımlarda forma giyiyorlar. Bu nedenle ligimizdeki yabancı oyuncu sayısının da fazla olması normal.
Gelecek sene Türkiye’ye tekrar gelmenin hesaplarını yapıyorsunuz. Nasıl bir atmosfer ve organizasyon öngörüyorsunuz?
Türkiye’nin bence gerçekten çok hoş bir konukseverliği var. Bu kadar yüksek seviyede bir organizasyonu en mükemmel şekilde yapacağınıza hiç şüphem yok. Önünüzde 1 yıl daha var ve şimdiden her şeyin çok güzel bir şekilde planlandığını düşünüyorum. Federasyonunuzdan görüştüğüm birkaç kişi de hazırlıkların çok güzel ve sorunsuz olarak devam ettiğini söyledi. Yapılması gereken her şeyi her zaman olduğu gibi doğru zamanda ve doğru yerde yaptığınızı bildiğimden, organizasyonun çok iyi olacağına dair bir fikre sahibim.
Röportaj: Dilvin Yücebarlas-Gizem Kumbasar