Ağır kalp hastalıklarında kısa süre önce ölmüş birinin sağlıklı kalbinin nakledilmesi, teknolojinin, cerrahinin ve farmakolojinin ilerlemesinin yanı sıra ameliyat riski ve doku reddi olasılığının azalmasıyla giderek daha sık uygulanan bir tedavi olmaya başlamıştır.
Kalp cerrahisi alanında son yıllarda kaydedilen ilerlemeler, kalbin doğuştan gelen bozuklukları ile çeşitli koroner damar ve kapakçık bozukluklarını düzeltmeye yönelmiştir.
1960′ların sonlarına değin karmaşık doğumsal kalp hastalıklarında, koroner damarlardaki ve miyokarddaki (kalp kası) yaygın lezyonlarda cerrahi tedavi etkisiz kalmaktaydı. Bu durumlarda tek çare kalbin değiştirilmesiydi.
Ağır kalp hastalıklarında bu yöntemin uygulanması için genç ve henüz ölmüş sağlıklı bir insanın kalbi ya da laboratuvarda geliştirilen ve kanı pompalama görevi üstlenen yapay kalp kullanılır.
İlk kalp naklini 1905′te Alexis Carrel bir köpekte gerçekleştirdi. Kalp nakli alanında dönüm noktası 1967′de gerçekleşti; 3 Aralık 1967′de Profesör Christian Barnard, sağlıklı bir insan kalbi kullanarak İlk kalp naklini gerçekleştirdi.
Barnard’ın bu uygulaması tüm dünyada cerrahi alanında yapılan deneylerin bir sonucudur; Barnard’ın başarısı, bu deneyleri hayata geçirme cesaretini göstermesi ve kalp naklini deneysel alandan klinik uygulama alanına taşıyarak bazı kalp hastalıklarında acil tedaviyi sağlayabilmesidir.
Bu alandaki ilk laboratuvar çalışmalarını 1960′larda Shumway ve Lower adlı iki ABD’li cerrah gerçekleştirmiştir. Shumway ve Lower ameliyatla nakil tekniğinin yaratıcısıdırlar; bu teknik bazı araştırmacılar (özellikle Barnard) tarafından bazı değişikliklere uğratılmışsa da, zamana karşı dayanmıştır ve günümüzde tüm dünyada kullanılmaktadır.
Kalp nakli cerrahi açıdan oldukça karmaşık ve tehlikeli bir girişimdir; örneğin ameliyat riskinin hemen hiç olmadiği böbrek nakline göre çok daha tehlikelidir. Kalbe uygulanan cerrahi girişim sırasında ve özellikle kalp naklinde değişik pek çok etken sürekli olarak ve sıkıca denetim altında tutulmalıdır. Bu nedenle ameliyatın yapıldığı ameliyathanede karmaşık bir donanıma (elektroensefalografi, elektrokardiyografi, diyafanoskop, anestezi ve kontrollü solunum aygıtları, vücut dışı dolaşım aygıtı) gerek vardır.
Dolayısıyla kalp nakli yalnızca kalp cerrahisi konusunda ileri derecede uzmanlaşmış merkezlerde gerçekleştirilebilir. Aynca ameliyat riskinden başka, her nakil girişiminde olduğu gibi doku reddi riski de vardır. Bu durum günümüzde ilaçlarla önlenebilirse de, her nakil girişiminde bir risk olarak karşımıza çıkar.
Bu nedenle kalp naklinin gerçekleştirilmesinde birçok uzmanın (kalp cerrahisi uzmanları, kardiyologlar, immünologlar, hematologlar, bakteriyologlar, farmakologlar ve biyokimya uzmanları) birlikte çalışması gerekir.
Kalp cerrahisi alanında son yıllarda kaydedilen ilerlemeler, kalbin doğuştan gelen bozuklukları ile çeşitli koroner damar ve kapakçık bozukluklarını düzeltmeye yönelmiştir.
1960′ların sonlarına değin karmaşık doğumsal kalp hastalıklarında, koroner damarlardaki ve miyokarddaki (kalp kası) yaygın lezyonlarda cerrahi tedavi etkisiz kalmaktaydı. Bu durumlarda tek çare kalbin değiştirilmesiydi.
Ağır kalp hastalıklarında bu yöntemin uygulanması için genç ve henüz ölmüş sağlıklı bir insanın kalbi ya da laboratuvarda geliştirilen ve kanı pompalama görevi üstlenen yapay kalp kullanılır.
İlk kalp naklini 1905′te Alexis Carrel bir köpekte gerçekleştirdi. Kalp nakli alanında dönüm noktası 1967′de gerçekleşti; 3 Aralık 1967′de Profesör Christian Barnard, sağlıklı bir insan kalbi kullanarak İlk kalp naklini gerçekleştirdi.
Barnard’ın bu uygulaması tüm dünyada cerrahi alanında yapılan deneylerin bir sonucudur; Barnard’ın başarısı, bu deneyleri hayata geçirme cesaretini göstermesi ve kalp naklini deneysel alandan klinik uygulama alanına taşıyarak bazı kalp hastalıklarında acil tedaviyi sağlayabilmesidir.
Bu alandaki ilk laboratuvar çalışmalarını 1960′larda Shumway ve Lower adlı iki ABD’li cerrah gerçekleştirmiştir. Shumway ve Lower ameliyatla nakil tekniğinin yaratıcısıdırlar; bu teknik bazı araştırmacılar (özellikle Barnard) tarafından bazı değişikliklere uğratılmışsa da, zamana karşı dayanmıştır ve günümüzde tüm dünyada kullanılmaktadır.
Kalp nakli cerrahi açıdan oldukça karmaşık ve tehlikeli bir girişimdir; örneğin ameliyat riskinin hemen hiç olmadiği böbrek nakline göre çok daha tehlikelidir. Kalbe uygulanan cerrahi girişim sırasında ve özellikle kalp naklinde değişik pek çok etken sürekli olarak ve sıkıca denetim altında tutulmalıdır. Bu nedenle ameliyatın yapıldığı ameliyathanede karmaşık bir donanıma (elektroensefalografi, elektrokardiyografi, diyafanoskop, anestezi ve kontrollü solunum aygıtları, vücut dışı dolaşım aygıtı) gerek vardır.
Dolayısıyla kalp nakli yalnızca kalp cerrahisi konusunda ileri derecede uzmanlaşmış merkezlerde gerçekleştirilebilir. Aynca ameliyat riskinden başka, her nakil girişiminde olduğu gibi doku reddi riski de vardır. Bu durum günümüzde ilaçlarla önlenebilirse de, her nakil girişiminde bir risk olarak karşımıza çıkar.
Bu nedenle kalp naklinin gerçekleştirilmesinde birçok uzmanın (kalp cerrahisi uzmanları, kardiyologlar, immünologlar, hematologlar, bakteriyologlar, farmakologlar ve biyokimya uzmanları) birlikte çalışması gerekir.